Rastlantısal karaciğer kitleleri tedavide önem taşıyor
Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Halit Ziya Dündar, korona virüs salgınından sonra birçok kişinin ‘karaciğerimde kitle, kist, safra kesemde taş veya kum var’ diyerek gelmesinin ardından yapılan incelemelerin erken teşhis ve tedavi için önemli olduğunu söyledi.
Son iki yıldır cerrahi polikliniklerine gelen birçok hastanın yapılmış ultrason ve tomografi sonuçlarını göstererek ‘karaciğerimde kitle varmış, kist varmış, safra kesemde taş veya kum varmış’ dediğini ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Halit Ziya Dündar, “Korona virüs teşhisi klinik olarak şüphelenmekle, temas öyküsü ve laboratuvar testleri ile fakat en hızlı şekilde radyolojik yöntemlere konulmaktadır. En yaygın kullanılan ve en doğru teşhis koymaya yarayan yöntem ise akciğer tomografisidir. Akciğer tomografisi sırasında karnın bir kısmı, özellikle karaciğerin yaklaşık yarısı görüntüleme alanına girmektedir. Görüntülenebilen bu alanda anormal bulgulara rastlanabilir. Önceden varlığı bilinmeyen ve şikayete sebep olmamış bu rastlantısal tespit edilen lezyonlar için hastadan genel cerrahi polikliniklerine başvurulması istenmektedir. Günümüzde birçok kişi ‘karaciğerimde kitle, kist, safra kesemde taş veya kum’ varmış diyerek polikliniklere başvurmaktadır. Bu bulguların dikkatli bir şekilde incelenmesi erken teşhis ve tedavi için bir fırsat sağlayabilir. Lezyona atfedilebilecek belirti, örneğin, karında sağ üst kadran ağrısı olmayan hastalarda, ilgisiz bir sebeple yapılan görüntüleme çalışmalarında bu lezyonlar (Vücutta birtakım hastalıkların sebebiyet verdiği doku ve organ değişimi) tespit edilebilmektedir. Bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) gibi görüntülemedeki teknolojik gelişmeler ve bunların yaygın kullanımı, birçok tesadüfi bulgunun saptanmasına yol açmıştır. Örneğin, akciğer taraması yapılan 17 binden fazla kişiyi içeren bir çalışmada, rastlantısal karaciğer bulguların görülme oranı yüzde 6 olarak bulunmuştur. Rastlantısal karaciğer lezyonları kistik veya solid (katı), iyi huylu veya kötü huylu olarak kategorize edilebilir. Kistik olanlar ekinokokal lezyonlar (köpek kisti), basit kistler, komplike kistler, karaciğer abseleri olabilir. Bu lezyonların yönetimi katı lezyonlara göre daha kolay olabilmektedir. Solid (katı) lezyonlar ise özellikle küçük boyutlarda iken teşhis aşamasında zorluklar içerebilmektedir. Bu lezyonların çoğu tek olarak ortaya çıkarken, hemanjiomlarda olduğu gibi, bazı hastalarda çoklu lezyonlar olarak görülebilir” dedi.
İyi huylu lezyonların bazılarının hemanjiomlar, fokal nodüler hiperplazi ve hepatik adenom olduğunu ifade eden Doç. Dr. Halit Ziya Dündar, “İyi huylu lezyonlar genellikle bir şikayete sebep olmadığını ve kadınlarda daha sık görüldüğünü söyledi. Kötü huylu lezyonlar ise karaciğer hücrelerinden kaynaklanan hepatosellüler kanser, safra yollarından kaynaklanan kolanjiosellüler kanser ve karaciğere diğer organlardan gelen metastatik lezyonlardır. Hepatoselüler kanser, özellikle herhangi bir sebeple sirozu veya kronik hepatit B virüsü enfeksiyonu olan hastalarda kronik karaciğer hastalığı ortamında gelişen karaciğerin birincil tümörüdür. Kolanjiokanserler (safra kanalı kanserleri), karaciğer içi ve dışındaki safra kanallarının epitel hücrelerinden kaynaklanır ve tesadüfen hastalığın erken evresinde bulunabilir. Kolanjiokarsinom için bir dizi risk faktörü tanımlanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da ana risk faktörleri primer sklerozan kolanjit ve fibropolikistik karaciğer hastalığı (örneğin koledok kistleri), Asya’da hepatolitiazis (tekrarlayan piyojenik kolanjit olarak da adlandırılan karaciğer içi yaygın taş oluşumları) çok sık olarak kolanjiokanser ile ilişkilidir. Karaciğer ayrıca anatomik yerleşimi, ikili kan akımı sebebi ile metastaz için yaygın bir bölgedir ve kanser öyküsü olan hastalar metastatik hastalık için daha yüksek risk altındadır” şeklinde konuştu.
Rastlantısal olarak bir karaciğer lezyonu ile karşılaşılırsa ilk önce karaciğerin kötü huylu lezyonları için risk faktörleri (Örneğin siroz, kronik hepatit B enfeksiyonu, karaciğer dışı kanser öyküsü gibi) olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Dündar, çoğu karaciğer lezyonunun radyolojik olarak karakteristik özellikleri olduğunu söyledi. Lezyonların bu özel görünüm ve özellikleri (örneğin boyutu, sınırları, çevresindeki yapılarla ilişkis) görüntüleme seçimi ve yönetimine rehberlik eder. Doppler ultrason, bilgisayarlı tomografi, MR, karaciğere özgü gadolinyum bazlı manyetik rezonans kontrast maddesinin uygulanması gibi görüntüleme yöntemlerinden biri kullanılabilir. Önceden lezyon biliniyor ise kitlenin büyüme özellikleri de hastalık hakkında fikir verebilmektedir. Etiyolojisi belirsiz karaciğer lezyonlarının tanısal görüntülemesi tipik olarak kontrastlı, çok fazlı, kesitsel görüntüleme ile başlar. Genellikle MR kullanırız; ancak, MR kontrendike ise (vücutta metalik veya elektrikli implantlar, cihazlar veya yabancı cisimler bulunması) veya mevcut değilse, BT taraması bir alternatiftir. Ayrıca Kontrastlı Ultrasonlarla (CEUS) bu lezyonların kötü huylu olup olmadığı çok yüksek oranlarda söylenebilir. Görüntüleme teşhisi koyamazsa, sonraki seçenekler arasında görüntülemenin belirli aralıklarla tekrarlanması veya histolojik değerlendirme (iğne biyopsileri veya tanısal cerrahi ) bulunur. Bu işlemler girişimsel radyolojik yöntemlerle kolaylıkla yapılabilmektedir. Risk faktörlerinden herhangi birine sahip hastalar dahil olmak üzere yüksek riskli popülasyonlar için ayrı stratejiler ve bireysel çözümler gerekebilir. Rastlantısal olarak tespit edilen her karaciğer lezyonu, mutlaka ciddiye alınmalı, gecikmeden teşhis ve tedavisi sağlanmalıdır” dedi.
Kaynak: İHA