Cüzzam bir toplum sağlığı sorunu
Erken tedavi edilmediğinde öldürücü olabilen bulaşıcı cüzzam hastalığının, hâlâ nadiren de olsa Türkiye’de görülebildiğini belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Egi Enkhjargal Losol “El ve ayaklarda uyuşma, ağrılı ve/veya hassaslaşmış sinirler, deride yanma hissi, yüzde ve kulak memelerinde ağrısız şişlikler, kaş ve kirpiklerin dökülmesi gibi belirtiler görüldüğünde mutlaka bir dermatoloji uzmanına başvurulmalıdır” dedi.
Cüzzam hastalığı ile ilgili en eski bilgilere M.Ö.1550 yıllarında Mısır’da rastlandığını vurgulayan VM Medical Park Samsun Hastanesi Dermatoloji Uzm. Dr. Egi Enkhjargal Losol, bulaşıcılığı son derece düşük ve çok yavaş ilerleyen bu hastalığın bugün hâlâ özellikle açlık, yoksulluk, hijyen koşullarının kötü ve sağlık hizmetlerinin ulaşılamaz olduğu coğrafyalarda görüldüğünü belirtti.
Dünyada her yıl ocak ayının son haftasının ”Cüzzam Haftası” ve ayın son pazarının ”Dünya Cüzzam Günü” olarak kabul edildiğini ifade eden Uzm. Dr. Egi Enkhjargal Losol hasta olanların tedavisinin DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) üstlendiği bu hastalık hakkında bilgilendirmede bulundu.
Anne sütüne de geçebiliyor
Cüzzamda bulaşma kaynağının sadece insan olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Egi Enkhjargal Losol, “Basil, hasta vücudundan dışarıya çeşitli yara salgıları ve özellikle burun salgısı ile etrafa yayılmaktadır. Ancak hastalık çok yavaş ve sinsi ilerlediği için bulaş yolu tam olarak bilinememektedir. Anne sütüne basil geçebilmekte, ancak bu yolla hastalığın geçtiğine ilişkin kanıtlar henüz yoktur. Bakteri çok yavaş çoğalır, kuluçka dönemi yaklaşık olarak 2-5 yıl kadardır, hatta belirtilerin görülmesi bazen 25 yılı bulabilmektedir” diye konuştu.
Türkiye’nin dışında Yunanistan, İtalya ve İspanya’da da görülüyor
Cüzzamda vücutta başlıca tutulan yerlerin yüzeysel sinir hücreleri, deri, üst solunum yolu, göz, kemik ve erkek üreme organındaki testis olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Egi Enkhjargal Losol, “Bu hastalık bugün için Portekiz, İspanya, İtalya, Yunanistan, Kıbrıs ve ülkemizde de endemik olarak bulunması ve Lepra hastalarının HIV (AIDS) enfeksiyonuna yakalanma riski de yüksek olması nedeniyle bildirimi zorunlu olan önemli bir toplum sağlığı sorunudur” şeklinde konuştu.
Cüzzam erkeklerde daha fazla görülüyor
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2006 yılı verilerine göre dünyada cüzzamlı hasta sayısının 4 milyonun üzerinde olduğunu aktaran Dr. Egi Enkhjargal Losol, “Şimdiye kadar dünyada en küçük hasta olarak 3 haftalık bebekte görülen cüzzam hastalığı, her 2 cinste eşit oranda görülebilmekle birlikte lepramatöz (yaygın tutulum) formu erkeklerde daha fazla görülmektedir. Zorunlu hücre içi mikroorganizma olan cüzzam basili periferik sinir hücreleri, özellikle de Schwann hücrelerini enfekte edebilen tek basildir. Türkiye’de cüzzamla savaşta geçmiş yıllarda kaybettiğimiz Prof. Dr. Türkan Saylan ve kurucusu olduğu ‘Cüzzamla Savaş Derneği’nin katkılarıyla Cumhuriyet’in ilk yıllarında önemli bir sağlık sorunu olan cüzzam hastalığı uzun uğraşlar sonucunda azalarak 2017 yılı itibariyle kayıtlı hasta sayısı 605’e gerilemiştir” ifadelerini kullandı.
Karaciğer tutulması başlıca ölüm nedeni
Cüzzam basilinin vücuda girdiğinde ilk olarak kemik iliği kökenli makrofaj (fagositoz yeteneğine sahip öldürücü hücre) hücrelerinin basili yakaladığını vurgulayan Uzm. Dr Egi Enkhjargal Losol şunları söyledi:
“Bu evreden sonra basil vücutta 2 yol izler. Birinci durumda önce Schwann hücresi tarafından tutulan basil konakçının hücresel immunitesi iyi olması nedeniyle makrofaj tarafından öldürülerek hastalık oluşmadan enfeksiyon sonlanır. İkinci durumda konakçının immunitesi zayıf olması nedeniyle basil makrofaj içinde fagositozdan kaçarak bütün vücutta yaygın tutulum yapabilen kronik sinsi hastalığı başlatmaktadır. Yüz, kol ve bacakların dış yüzü ve kalçalar gibi soğuk deri alanlarında bir veya birkaç adet hafif açık beyaz renkte bazen hafif pembemsi renkte lekeler şeklinde ilk belirti başlar. Bu evrede hastalık yakalanırsa tamamen tedavi edilebilir. Hastalık ilerledikçe yüzeysel deri sinir hücreleri tamamen tutulur ve tutulan sinirde şiddetli ağrı, sinir kalınlaşması, duyu ve güç kaybı ortaya çıkmaktadır. Ayrıca üst solunum yolu tutulmasına bağlı olarak burun tıkanıklığı, burun kanaması, burun septum delinmesi, damak delinmesi ve ses tellerinin tutulmasına bağlı olarak çatallı boğuk ses, pençe el ve düşük ayak zamanla ortaya çıkar. Hastalarda sakal ve bıyık kılları seyrekleşir. Ancak saçlar hep gür kalır ve hastalıkta santral sinir sistem tutulmamaktadır. Karaciğer tutulması başlıca ölüm nedenleridir.”
Hastalığın tanısı klinik tablo ile konuyor
Hastalığın tipik belirtilerinin el ve ayaklarda uyuşma, ağrılı ve/veya hassaslaşmış sinirler, deride yanma hissi, yüzde ve kulak memelerinde ağrısız şişlikler, kaş ve kirpiklerin dökülmesi olduğunu işaret eden Uzm. Dr. Losol, “Hastaya deri bulguları, şüpheli lezyonun yerine göre kulak memesi, diz ve dirseklerdeki lezyonlarından direkt yayma, aktif lezyonları varsa kenarından deri biyopsisi veya kalınlaşmış sinir dokusundan biyopsi alınıp histopatolojik inceleme ve aside dirençli boyama ile tipik basillerin görülmesi, nadiren de kandan ELISA yöntemi ile doğrulanarak tanı konur. Hastalığın tedavisi DSÖ’nün önerdiği şekilde çoklu ilaçlarla 6 ay ila 2 yıl arasında sürmektedir. Şüpheli lezyon ve belirti varlığında mutlaka bir dermatoloji uzmanı görüşünün alınması önemlidir” açıklamasında bulundu.
Kaynak: İHA