“Aşı karşıtlığı küresel sağlık problemlerini arttırır”
Aşı karşıtı iddialarına karşı bilimsel cevaplar
COVID-19 ile birlikte daha çok gündeme gelen fakat son yıllarda küresel hastalıklarla mücadele konusunda da tehlike unsuru oluşturan “aşı karşıtlığı” ile ilgili İstanbul Esenyurt Üniversitesi’nden Uzman Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşiresi Öğr. Gör. Abdullah Gergin, güncel verilerle birlikte değerlendirmelerde bulundu. Gergin, aşı karşıtlığının artmasının küresel sağlık problemlerinin daha da büyümesine yol açacağına dair uyarılarda bulundu.
Tüm dünya ülkeleri, iki yılı aşkın süredir hayatımızı etkileyen Korona virüs’e karşı tek etkin mücadelenin başarısının aşı ile mümkün olacağına dair hem fikir. Her ne kadar güncel rakamlar aşının koruyuculuğunu gözler önüne serse de yine de aşı karşıtlığının tam olarak önüne geçilemedi. Aşı karşıtlığı tartışması Korona virüs ile birlikte tekrar gündeme gelse de aslında uzun zamandır bireylerin belli sebeplerle çocuklarına aşı yaptırmaması konusu zaten Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından tehlike olarak görülüyordu.
Konuyla alakalı öncelikli olarak bireylerin aşı karşıtı olma sebepleri hakkında konuşan İstanbul Esenyurt Üniversitesi’nden Öğr. Gör. Abdullah Gergin, “Aşıların kimyasal maddeler içerdiği algısı, insan sağlığını olumsuz etkilediği, şirketlerin aşıları maddi sebeplerden dolayı ürettiği inancı ve aşılar yerine doğal yollardan bağışıklık sağlanabileceği söylemleri aşı karşıtlığına sebep oluyor.” dedi.
“Bir yılda 2-3 milyon insanın ölümü engellendi”
Aşılanma ile birlikte özellikle salgın hastalıklarla büyük başarıların sağlandığını ifade eden uzman çocuk hemşiresi Öğr. Gör. Abdullah Gergin, “DSÖ’nün verilerine göre; 2018 yılı boyunca, Dünya çapında bebeklerin yaklaşık yüzde 86’sı (116,3 milyon bebek) 3 doz Difteri-Tetanoz-Boğmaca (DTP3) aşısı olmuş. Bu aşılar ile son derece ciddi hastalıklar/sakatlıklar ve ölümcül olabilen bulaşıcı hastalıklara karşı korunma sağlanmış olduğunu ifade etmektedir. Yine DSÖ’nün 2018 Mart ayı raporunda, küresel ölçekte bağışıklama ile bir yılda 2-3 milyon insan ölümünün engellendiği belirtilmiştir. Ayrıca, Türkiye’de aşı programında yer alan tüm aşıların ücretsiz olarak uygulanıyor olması bilgisi, aşı karşıtı olan birçok söylemi bertaraf etmeye yetmektedir. Bunun yanında aşı karşıtı iddiaları olanların, bilimsel hiçbir platformda bulunmadıkları ve akademik alanda bu söylemlerini dile getirmedikleri/getiremedikleri; bilimsel geçerliliği olmayan bu iddialarını sadece sosyal medya, gazete ve televizyon programlarında ifade ettikleri bilinen bir gerçektir. Bu veriler incelendiğinde, dikkat edilmediği ve önlem alınmadığı taktirde günümüzde ortaya çıkan ve hayatı durma noktasına getiren Korona virüs salgını ve COVID-19 benzeri hastalıkların artabileceği unutulmamalıdır. Buna örnek olarak ülkemizde Kızamık vakaları, 2016 yılında yüz binde 0,01 iken; günümüzde yüz binde 0,10 düzeyine yükselerek 10 kat artış göstermiştir. Dolayısı ile yapılan çalışmalar incelendiğinde, aşı reddi ile vakaların 50 bine ulaşması durumunda bir Kızamık salgınının meydana gelmesi ihtimalini oldukça yüksektir” şeklinde konuştu.
“Anne sütü antikorları kalıcı değil”
Öte yandan anne sütü ile bebeğe geçen antikorların, kalıcı olmadığı, bebeklerde tüm hastalıklara karşı tam bir koruma sağlamadığı için de aşının önemli olduğunu hatırlatan Gergin, “Yenidoğan ve çocukların yaşamını tehdit eden birçok hastalıktan korunabilmeleri (bağışıklık kazanabilmeleri) için aşılanmaları gerekmektedir. Günümüzde de tehdit oluşturan enfeksiyon ve salgın hastalıklar için başlatılan çalışmalar ve aşılama programları son derece önem arz etmektedir. Aşıların tamamı gerek devlet hastaneleri gerekse özel (ticari) hastanelerin tamamında uygulanan her bir aşı dozunun, karekod üzerinden bütün uygulama süreci, Sağlık Bakanlığı’nın gözetiminde olup, sağlık kurumları da sık sık aşılar konusunda denetlenmekte ve sürekli olarak sıkı bir şekilde takip edilmektedir. Ayrıca uygulanan her aşı, oluşturulan aşı takvimine kaydedildikten sonra, bu konuda ebeveynler bilgilendirilmektedir.” dedi.
Ailelerin tedirgin olmaları durumunda detaylı bilgi paylaşımının olması ve bireylerin gerektiğinin de altını çizen Gergin, “Bu bağlamda aşı yaptırmak istemeyen aileler eleştirilmeden, soru sormalarına ortam oluşturulması/cesaretlendirilmesi, sordukları sorulara cevap verilmesi ve aşılanma konusunda bireylerin bilgi eksikliğinin giderilmesi daha doğru bir adım olacaktır. Günümüzde artık sağlık profesyonellerinin fedakarlığı toplum tarafından bilinmiş olup, salgın hastalıklar ile mücadelede kazandıkları deneyimleri doğrultusunda ailelere destek olunması ve danışmanlık hizmetinin sunulması gerekmektedir. Ancak bu şekilde aşı karşıtı iddialarına en doğru şekilde cevap verilmiş olunacaktır.” ifadelerini kullandı.
“Hiç aşı almayan 13 milyondan daha fazla çocuk bulunmakta”
Gergin ayrıca tüm Dünya’da her çocuğun aşıya ulaşmada eşit imkanlara sahip olmadığını da aktararak, “Diğer yandan hastalığın geçirilmesi ile bağışıklık kazanıldığı bilgisi, doğru bilimsel bir bilgidir. Ancak bazı enfeksiyon hastalıklarının, geçirildikten sonra yenidoğan ve çocuklarda kalıcı hasar bırakma ve ölümcül olma ihtimalinin yüksek olacağı da bilinmelidir. Bunlara Çocuk Felci enfeksiyonlarına bağlı kalıcı felçler, Kızamık hastalığına bağlı Ensefalit, körlük ve ölüm gibi ağır hasarlar örnek verilebilir. DSÖ’nün verilerine göre hemen hemen bütün ülkelerde, hiç aşı almayan 13 milyondan daha fazla çocuk bulunmaktadır. Ancak bu çocukların çoğunluğunu çatışma, savaş ve yoksullukla karşı karşıya kalan yalnızca birkaç ülke oluşturmaktadır. Yakın zamanda yapılan çalışmalar doğrultusunda COVID-19 salgının, aşıların çocuklara ulaştırılmasını daha da zorlaştırdığı ifade edilmektedir.” dedi.
Gergin son olarak da “aşılanma” konusunun üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu ifade ederek, “Ayrıca bireylerin iradeleri ile aşılanmamaları, sadece kendilerini enfeksiyon hastalıklarına açık hale getirmez, tam aksine COVID-19 salgını ile daha da net anlaşılan, küresel olarak tüm insanlığın sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek hastalık potansiyelinin olduğu bilinmeli ve her fırsatta anlatılmalıdır. Bu veriler incelendiğinde, dikkat edilmediği ve önlem alınmadığı taktirde günümüzde ortaya çıkan ve hayatı durma noktasına getiren bu salgınlar gibi hastalıkların artabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle asıl tartışılması ve üzerinde durulması gereken konu; geleceğimizi emanet edeceğimiz ve geleceğimizin teminatı olan tüm Dünya çocuklarının, enfeksiyon hastalıklarına karşı bağışıklığının sağlanması için gayret edilmeli, bu anlamda mevcut programlar geliştirilmeli ve yeni projelere ortam hazırlanmalıdır.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Kaynak: İHA